Bir beyaz bulut tanesi geçiyor şimdi üstümden
Yokluğunda kalmış bir beyaz bulut tanesi
Belki olsaydın beraber izlerdik gidişini
El sallardık arkasından
Selam söylemesini isterdik maviliklerine
Yoksun diye gidiyor belki
Ne maviliği görecek gözü
Ne de beyaz kalacak kanatları
Şimdi bir atlasın ortasında
Bir büyük çam ağacının gölgesindeyim
Önümde gözlerini bana sabitlemiş bir çomar
Biraz önce yiyecek telaşına düşen
Şimdi ise omuzlarımda bana bakan kırlangıçlar
Bir avuç asker karınca
Biraz kelebek örtüsü
Hiçbiri tanımıyordu seni
Yaklaşık 20 dakika önce
Küçük bir zaman diliminde değişti hayatları
Biliyorlar artık
Baharları senin getirdiğini
İçimde büyüttüğün ormanları
Avuçlarından akan akarsuları
Saçlarında açan zambakları
Ardında bıraktığın yeşilleri
Güneşin yüzünde doğduğunu
Yıldızların sana parladığını
Kokunun Cennet vadettiğini
Tanrıçasın artık dilimizi bilmeyenlerin ülkesinde
Bense bu atlasın ortasında
Sensiz çirkin kalmış bir taşralıyım
Bana ait olmayan eğreti bir beden
Tütün kokmuş, yüzünü arayan ellerim
Dudaklarımda tedavülden kaldırılmış küfürler
Tenimde en ucuz şarapların kokusu
Günahım ben senin Tanrıça olduğun yerde
Cennetinden kovulmuş
Kanatları kırılmış
Adı ayyuka çıkan
Bir beyaz buluttum
Geçtim gittim gökyüzünden
Kuşlar sana
Yokluğum kuşlara emanet...
Yazar: mrfrkydn
Aynada Kalan Yansımama…
Çok söz verdiler bana...
İnandım
Kadehleri döktüm
Sere serpildi kırmızılar
Bir kaç cam kırığı
Bir kaç kısık ses
Aldandım
İçimi döktüm
Yüzümde kırmızılar
Bir kaç hayal kırıklığı
Bir kaç damla göz yaşı
Bekledim
Kaleme döktüm
Altı çizili kırmızılar
Bir kaç kalp kırılması
Bir kaç kalan sayılı günler
Çok söz vermişlerdi bana...
Üzüldüm
Onca dil döktüm
Dudaklarında kırmızılar
Bir kaç gönül kırgınlığı
Bir kaç kutu ilaç
Süzüldüm
Ecel terleri döktüm
Gözlerimde kırmızılar
Bir kaç kanat kırığı
Bir kaç doz anı
Çok söz verdiler
Vedasız gittiler
Tutanaklara Geçen Hayalet…
Akşam üstü oturdum
Bana benzeyen başı boş bir bankın köşesine
Yüzümde çocukluktan kalma aptal bir gülümseme
Denizi çekilmiş topraklarımda
Seyrek insanların bakışlarının arasında
Çıkardım gazeteye sarılmışı
İnanır mısın
2. Sayfa haberlerine düşmüşüm yine
Başlıkta
Kusurlu bir aşkın
Kusursuz cinayeti
Bu yüzden şaşkınmış seyrekler
Bir hayalet görmüşler
Olay mahallinde silah bulamamışlar
Girilmezler, şeritler, tebeşirler
Her şey varmış da
Senden eser yokmuş
Tek eserin benmişim işte
Neyle vurulduğumu hatırlamıyorum
Gülüşün mü
Gözlerin mi
Yoksa saçların mı
Bilemiyorum
Bildiğim tek şey
2. Sayfa da yazanlar
İlkini sana sakladım
Sonra şahitlere sormuşlar seni
Dile gelecek kalbim varken
Tam gamzelerinden bahsedeceklermiş ki
Vazgeçmişler yol yakınken
Bir hayaletim işte
Bana benzeyen başı boş bir bankta oturan
2. Sayfalara inanmayıp da
Sana bile isteye vurulan
Bir hayaletim işte
Sense hayal ettiren...
Dolunaya Aşık Güneş…
İki çocuk koşuyordu kaldırımın kenarında
Belki biri bendim bilmiyorum
Yüzüm sabaha dönmüş
Yüzüm bir çiçeğin tek yaprağından çalınmış
Belki seviyor kısmı
Belki de kurutulmaya yüz tutmuş bir kitap arası
Sayfaları soluk
Kelimeleri savruk
Koştuk mahallenin afilli abilerinin yanından
Sıcak demli çaylarının arasından
Ellerimizde yeşil erikler
Telaşlıydı kalbim
Kalbim, karanlıktan korkan bir çocuğun elleriydi
Top koşturuyordu bizden iki üç beden büyükler
Seneye de giyilesiceler
Henüz tatmamıştı kimse aşkı
Terlememişti bıyıklar
Sürülmemişti kırmızı ojeler
Aşkın olmadığı yerlerde durmayı reddediyordu kalbim
Durmadık bizde
Koştuk kavrulmuş ayçiçeği tarlalarının içinden
Biraz onlara benzedik
Güneşe çevirdik yüzlerimizi
Terledi kahverengilerimiz
Islak kaldı gözlerimiz
Annem görseydi havlu sererdi her bir gözeneğimize
Görmesin sakın diye koştuk bizde
Sonra 2 çocuktan biri yoruldu koşmaktan
Belki biri sendin bilmiyorum
Yüzün geceye dönmüş
Yüzün bir dilek hakkı kalmış yıldız
Yüzün gecemi aydınlatan Ay
Elimde ki erikleri uzattım sana
Hüzünlüydü kalbin
Kalbin, yalnızlıktan korkan bir kız çocuğu
Çayları bitmişti mahallenin afilli abilerinin
Akşam arifesi ezanında gitmişti bedeni büyükler
2 Çocuktan biri izlemişti gidişini
Belki biri bendim
Bilmiyorum
Bir Varmış Bir Yokmuş…
Çok zaman geçti üstümden
Yıkık, dökük, virane kentler
Bir dal sigaranın üstüne yazılmış harfler
Yaktım çoğu zaman
Ve içtim seni
İçimde ki orman yangınları nasıl çıktı sanıyorsun
Göğüs kafesimde esir kaldı kuşlarım
Kanadına mahkum meleklerim
Kaç mevsim sığdırdım kendime
İnan ılıman geçti sana varan gecelerim
Çok zaman geçti üstümden
Yorgun, vurgun, süngüsüz muhabereler
Kıtalar arası atılan nükleer bombaların içine saklandım
Bulup da sobelemedin ki
Nasıl parçalandım sanıyorsun
Kaç ülkeye dağıldı uzuvlarım
Ellerim, gözlerim
Ve seni anlatan dillerim
Kaç lisan öğrendi her biri
Sohbetleri güzel geçti sana çıkan hikayelerin
Çok zaman geçti üstümden
Sessiz, hüzünlü, arsız dualarım
Rabbime anlattım durdum seni
Döküldü tüm taneler
Terledi avuç içleri
Tüm dinlerde gezindi ruhum
Yolumu nasıl kaybettim sanıyorsun
Kaç mum yaktım, kaç kez ellerim semaya uzandı
Rabbim kalbimi gösterdi
Ve nihayet buldum seni
Çok zaman geçti üstümden
Bir varmış bir yokmuş ile başladı ismim
Üşenmeyip benimle gezmişsin
Yıkık, dökük, virane kentleri
Yorgun, vurgun, süngüsüz muhabereleri
Sessiz, hüzünlü, arsız dualarımı
Demek çok zaman geçmiş üstümüzden...
Şişe İçinde Denizini Arayan Mektup…
Kaç zamandır susuyorum
Sessiz sakin geçiyor gökyüzü üzerimden
Bir bakıyorum yıldızlar
Bir bakıyorum sensiz bir sabah daha
Konuşmuyorum çiçeklerimle
Selam vermez oldum mahallenin serseri köpeklerine
Onlar da bakmaz oldu tarafıma
Taranmamış saçlarımdan mı
Uzamış sakallarımdan mıdır bilmiyorum
Hem zaten neyi nasıl anlatayım ki
"Özledim" desem
Solar bütün çiçekler
"Çok özledim" diye devam etsem
Göğe bakarak ağlar serseriler
İçimde büyütüyorum bende seni
Sonra Sezen geçiyor "Biliyorsun"
Karanfil kokan sigaramın dumanından
Tebessümlü hüznün kaplıyor gözlerimi
Belli etmemeye çalışıyorum elbet
Ama görsen kırlangıçlarımı
Nasıl da toplanıyorlar omuzlarımda
Tesellileri bile zarif görebildiğim kanatlılarımın
Kısa ama parlak tüyleri ile siliyorlar yüzümü
Sana adanmış hüzünlerim bile güzel
Aklın kalmasın sakın
Bazen yürüyerek kaçmak istiyorum senden
Ardımda kalsın istiyorum
Pazar tezgahları
Sarı taksiler
Rengini senden almış baharlar
Kokun mavilere sinmiş gökyüzünden
Günler geçiyor ayaklarımın altından
Tamam artık dediğim yerde
Bir papatya beliriyor
"Hoş geldin" diyorum gülerek
Meğer seni karşılamak içinmiş
Geride bıraktığım onca şey
Kaç zamandır susuyorum işte
Üzerime dökülsen köklerime
İçime düşsen kalbime...
Sapansız Gelen Periler…
İskambil kağıtları açtırdım geçen gün
Sinek ikililer
Kupa papazları
Ve senden bihaber maça kızları
Şansım dönüyormuş dediği yerde
Yaktım bütün kağıtları
Ben neyleyim sensiz gelen şansı
Kalktım da kahve fincanları kapattım
İfadesiz yüzler karşısında
Ben diyeyim beş
Sen de on bardak
Telveler de bir harfin içindi her şey
Ama sağlığıma geldi beyaz kalan yerleri
Kulpundan tutup da fırlattım masanın boş kalan yerlerine
Cana geleceğine mala gelsin diyerek kalktım masalarından
İsmi aynı olan insanları bir araya getirdim
Ortalarında kaç saat geçirdim bilmiyorum
Dilimde tekrara düştü ismin
Belki yüzlerce
Belki binlerce
Yanımdakiler de kaldırmayınca
Kimsesiz bir çimenin üstünde yüz çevirdim hepsine
Kaç börtü böcek karşı çıktı da
Topladım tüm dört yapraklı yoncaları
Hepsi yastık altı
Her gün ağardığında
Bu sefer bugün dediğim yerde
Kopardım tüm yaprakları
Çiçeksiz kaldı çarşaflarım
Halime üzülen genç bir kız
Bir bardak su doldurttu
Bir ordan bir burdan
Anlattı da durdu
Yaşına verdim seni tanımamasını
Kıramam bilirsin huyumu
Anlattıklarının üstüne
İçtim ben de bir bardak suyumu
El fallarında elin yoktu
Durugörücüler de
Seni göremediler
Şimdi bir sapan var elimde
Çakıl taşlarını doldurdum ceplerime
Düşüreceğim tüm yıldızları izin verirsen
Biraz senlilere
Az biraz benlilere
Bilinmeyen Bir Adamın Mektubu…
Merhaba Sevgili
Deniz görmeyen balkondan sesleniyorum sana
Önümde bir incir ağacı
İçinde iki tane kumru
Hepsi bu
Sendromlu Pazartesiden
Üstelik gecesinden
Gökyüzümün siyah çizgisinden
Merhaba Sevgili...
Az önce uyandırdılar beni
Bir şiirin ortasından
Bir şarkının nakaratından
Bir hikayenin sonundan
Açtım gözlerimi
Biraz mahmur
Biraz ağzı bozuk
Biraz kurumuş dudaklarımdan
Merhaba Sevgili...
Adımı seslendiler bir çırpıda
Hiç yakışmayan ağızlarda
Oysa daha demin suyun üzerinde yürüyordum
Martılar süzülüyordu kollarımdan
Islanmış beyaz gömleğim
Tenime değen samyelim
İrili ufaklı kum tanelerim
İkindi güneşlerimden
Merhaba Sevgili...
Doğruldum yerimden
Gizlice tuttum ellerini
Böyle yumuk yumuk
Böyle düzeni bozuk
Sen olmayan bu coğrafyadan
İçimde ki derin boşluklardan
Yerini yadırgamayan buruklarımdan
Merhaba Sevgilim...
Bir Büyük Karafaki…
Bir Zeki Müren şarkısı çaldı
Bu eski Yunan meyhanesinde
Ah bu şarkıların gözü kör olsun
Zakilis'e seslendim
Bir karafaki dolusu rakı
"Acılı ezme" dedi
Ezme dedim
Bu gece beni ezme
Biraz peynir
Az bi haydari
Bir de Arnavut ciğeri kafi
O kadar kalabalıktı ki
Ve o kadar yalnızdım ki sevgilim
Galiba bu gece de seni özledim
İki servis açtı Zakilis
Seslemedim
Yoksa o da mı görmüştü seni sevgilim
Bir karalias sardım sonra
Olana bitene ne varsa yaktım
Burayı da yakardım da
Hayaline kıyamadım
Bir kadehten sonra
Geldin oturdun karşıma
Üzerinde İspanyol eteğinle
Hem de bir Yunan meyhanesinde
Savaş mı çıkaracaksın sevgilim
Yetmediyse eğer
Güzelliğine be kadın
Güzelliğine
Zakilis bak buraya
Görmez misin yürek yangın yeri
Hanımefendiye iki buz eyle
İki servis açmışsın
Bakmasana öyle
Ne tuhaf değil mi sevgilim
İki servis açılmış masada resmin
Karşımda İspanyol etekli hayaletin
Galiba bu gece de seni özledim...
Kağıt Terbiyecisi…
Bir kağıt terbiyecisiyim ben
Evet bir o kadar da terbiyesiz
Sarı sayfalara hayat verir
Çizgiler arasında oynatırım kuklalarımı
Bir başucu kitabı olmaz hikayelerim
Ya da top bilmem kaçta bulamazsınız bizi
Yorgan altı tabiridir anlattıklarım
Kimse görmez
Elbette üçüncü çoğul kişiler bilmez
Görüyor musunuz küçük hanım
Karşı kaldırımdan bir kuklam geçmekte
Noktaları biriktirmiş cebinde
Köşede ki hayali bara girecek
Hikaye erken bitmesin diye
Güneş doğana kadar içecek
Acaba ne derdi var diyecek
1. 2. ve 3. tekil şahıslar
Bakın elinde bir tane noktalı virgülü gizlemiş
Mecali kalırsa bir iki cümlede o söyleyecek
Kimbilir belki Eftelya belki Matilda belki de Müzeyyen de kaldı aklı
Sahi henüz Müzeyyen'i de yazmadım değil mi
Neydi
"Müzeyyen derin bir tutku"
Ama anlatmanın da basit bir yolu yoktu
Biliyorsunuz değil mi küçük hanım
Aslında sizde bir kuklasınız
Belki uykunuzdan uyandırdım
Belki işinizi yarım bıraktırdım
Belki de yeni nesil bir kahveciden aldım sizi
Ama annenizin
Olmadı arkadaşınızın
O da olmadıysa kesin sevgilinizin yanından çaldım
Dedim ya küçük hanım
Bir kağıt terbiyecisiyim ben
Hikayeleri ben yazar
Gerekirse üstlerini ben karalarım
Müsterih olun lütfen
İcap ederse tüm kapıları aralarım...
