Bir İlhan İrem şarkısıyım ben
Anlasana
Kısık, ince, mağrur dizelerim
Ne de olsa çoğu zaman
Seni anlatıyorum
Bazen bir İspanyol meyhanesinde
Bazen bir tahta masada
Bazen bir savaşın ortasında
Her hikayeme gelip yüzüme dokunup
Her sonda terk ediyorsun beni
Ve ben seni yine anlatamıyorum
Ne garip değil mi
Defter ve kalem arasında bile
Tutamıyorum seni
Pamuk şekerlerden bulutlar yapıyorum
Tüm balkonlardan begonviller sarkıtıyorum
Konuşan balıklar
Koşturan kediler
Yeni bir dünya inşa ediyorum da
Tutamıyorum işte seni
Ellerini tutamadığım gibi
Ne üzücü değil mi
Yaram da sensin bandımda
Kahırda sensin lütufta
Atilla abim haklıymış
Ayrılıklarda sevdaya dahilmiş
Ama olur da bir gün
Yitip de giderse ellerim kalemimden
Korkma sakın
Ve üzülme
Bir martı olarak geleceğim
Beyaz
Bembeyaz bir martı
Fiyakalı şarkılar bırakacağım
Tek pencereli evlere
Ben geldim ey gökyüzü
Hoş buldum merdivenlerimin tekir kedileri
Kanatlarımda çiçekler
Laleler, zambaklar, papatyalar
Ne güzel değil mi
Her verilen hayatta sana gelip
Yine de tutamayacağım seni
Genel
Müebbet Alan Leylekler…
Ne zaman seni sevsem
Bir leylek yuva kurardı
Sokak ışıklarımın üstüne
Havada çok göremedim
O yüzdendir ki çok gezemedim
Bir kaç adım atabilseydim seninle
Kiraz şekerleri belirecekti ağaçlarımda
Böyle pasparlak
Tek lokmalık
Tüccarlar düşünemezdi bunu
Ama aşkta mubahtı
Hatta müstahaktı tüm kem gözlere
Ne zaman seni sevsem
İki çizgi belirirdi dudağımın kenarlarından
Çocuklar görse salıncak kurarlardı
Atlı karıncalar gezdirirlerdi boynumda
İnanmayacaksın ama
Kahkahalarını duyardın rüyalarından
Sahi benimkilerinde tek şahidisin sen
Sorsalar da inanmazlar
O adı batasıcalar
Oysa senin bilmen yeterdi
Bir sarılsan şimdi belki de geçerdi
Ne zaman seni sevsem
Yakamoz vururdu sokaklarıma
Koca koca evlerden
Küçük küçük dalga sesleri gelirdi
Kağıttan gemin belirirdi kapımda
Güvertesinde sen
Yanında ben
Yelkenlerimiz hep fora
Ardımızda Japon balıklarımız
Çoluklu çocuklu deniz atları
Ve bir takım su kaplumbağaları
Görevi Nuh'tan ödünç almışım gibi
Ne zaman seni sevsem
Annem okşuyor saçlarımı
Hem de onca zaman sonra
Keşke ölmeseymişim sende
Leyleği kovalasaymışım
Havada görseymişim
Şimdi ise Di'li geçmiş zaman
Dile gelmiş kalemle
Beni sana anlatıyorum
Sanki bilmezmiş gibi
Yaptığım ayıpmış gibi
Ve hatta hiç gitmeyecekmişim gibi...
Gece Tarifesi…
Kaç kişi kaldı
Aşkı anlatabilen
Parmaklarımız da sigara yanıkları
Dilimiz de kafiyesiz şiirler
Söyleyin tüm taksilere
Beni ona götürsün
Gece tarifesi açsınlar
Uğruna heba ettiğim cümlelere
Hem kaç kişi kaldı
Gece tarifesi açılmış taksi ile
Vuslata varabilen
Yine de söyleyin tüm taksilere
Beni ona götürsün
Hafif aralayayım camını
Karanlığına peri tozları serpiştireyim
Kimbilir bir yıldız eşlik eder yollarına
Onu göremesem de
Sokağına, bucağına
Hepi topu kaç kişi kaldı ki
Gece tarifesi açılmış takside
Vuslata eremeyen yollara
Umut ekebilen
Vazgeçmeyin lütfen
Söyleyin tüm taksilere
Beni ona götürsün
Nadastan yeni çıkmış toprağımda
Belirsin tüm tomurcuklarım
Ayçiçeklerim el versin
Belki bir gelincik olarak doğarım kimbilir
Zaten kaç kişi kaldı ki
Gece tarifesi açılmış takside
Vuslata varılmayan umut tarlalarında
Çıplak ayaklarıyla
Adını zikredebilen
Her şeye rağmen
Söyleyin tüm taksilere
Beni ona götürsün
Aşk ile başlayan yolculuğu
Adın ile bitiriyorum
Sen uyanma diye
Sessizce söylüyorum...
İmara Açılmamış Şiir…
Gecekondumu kiraladım dün gece
Dış cephesi bile olmayan duvarlarını
İki kanepe bir zigon sehpası ile birlikte aldılar
Uzun zaman önce açardı ilk kiraz çiçekleri
Bir kaç parça çiçeği
İçinde rengarenk böceği
Bakmayın dedim böyle durduğuna
Ne binalar geldi geçti yanı başından
Ne baharlar kovaladı peşini
Ne fırtınalara katlandı tek kat boyaları
Fırsat vermediler pencerelerini açmaya
Ah bi açsaydı
Bir açsaydı baharın habercileri
Biraz yosun koksaydı
Biraz ip atlasaydı
Önü arkası sağı solu sobe kalsaydı
Üzüldüm elbet
Gecekondumu kiraladım dün gece
Yağmur damlalarına kıyamayan
Ah çekip içine alan
Bir acı kahve karşılığında aldılar
İçmedim 40 yıl yaşamam diye
Hatırı kalmasın kiracının
Ne vadedilmiş topraklar geçti içinden
Ne altın tepsiler sunmadılar önüne
Ama ne güzeldi sarmaşıkları
Derme çatma aşıkları
Bir kase çorba
2de kaşıkları
Hayallerim acıyor şimdi
Yatıya kalmış tükenmiş sendromları
Sabaha varamayan kırmızı panjurları
Nefes nefese ayyuka çıkmış yaramaz çocukları
Kıyamadım elbet
Gecekondumu kiraladım dün gece
Dilimin ucuna gelemedi melodilerim
Kapıda beklediklerim
Köşe başı yolunu gözlediklerim
Saklambacı da severlerdi
Sonra kör ebe geldi
Oyun sanmıştım
Doğurttu tüm sancıları
Ağladım elbet
Gecekondumu kiralamıştım dün gece
Önce tahtalarını kırdılar
Sonra beni
Ben şiirlerimi
Şiirlerim seni
Alçıya alsınlar şimdi kağıtlarımı
Çıkartsınlar kiracıyı
Baharları karşılayan
Kalemim gelecek...
Bir Trenin Kaçak Yolcusu…
Sabahın ilk ışıklarında kalktım bugün
Gün ağardı
Ağırdı cebimde ki renkli misketler
Bir simitçi
Bir sütçü
Bir kaç çocuk tarlasıydı yolum
Uzundu
Boyumun yettiği kadar gittim
Bir tekir dolandı ayağıma
Mır mır mır
İlk o anlattı
Sonrası iplik söküğü
Ama yolum uzundu
Henüz boy veremediğim sokaklardı geldiğim
Bir erik ağacı karşıladı beni
Dalında salıncağı
İtecek gücüm yoktu
Tekiri saymazsak
Sonra taşladılar ağacımı
Erik düştü
Tekir kaçtı
Ben korktum
Ama yolum uzundu
Ve uzun kalabalıklar oluşturan bir cenaze geçti
Sevilmişti ölen
Sevinmiş miydi ölen
Bilemem
Öğlen ezanında defnettiler
Demek baya yürümüştüm
Yürüdüm itiraf edilmemiş aşklar sokağında
Bir sokak lambasına yaslandım
Karşı kaldırımda kaldı Aşk
Gülümsedim
Görmedi
Seslendim
Duymadı
Simitçi buraya da gelmişti
Tekir ise sütçünün peşinde
1-2 Saat önce defnedilen ve sevilen ölüye gittim
Kimseler yoktu
Sevilmemiş miydi
Bir karanfil aldım üstünden
Yerlerine misketlerimi bıraktım
İlk alışverişim
Bir ölüyleydi
Ama yolum uzundu
Ve koştum
Sokak lambam vardı da
Aşk yoktu
Tekir kaçmıştı
Ben korkmuştum
Sen neden gitmiştin
Oysa yolum uzundu
Ve akşam olmuştu
8 Yaşında uyandığım sabahın gecesinde
44 Yaşında bir sokak lambasıydım artık
Renkli çaputlar bağlasınlar tellerime
Misketlerimi bıraksınlar ellerime
Çocuklara lazım
Belki 45'i göremem
Harikalar Diyarında…
Dikenler batıyor ellerime. Kırmızılar çevrelemiş derimi. Bir güz karası yalnızlık kadar acıtmıyor. Güneş çekiliyor kanımdan. Tenim zenci tenim karanlık, en son kumraldım oysa. Göğüs kafesimmiş beni sıkıştıran. Onu da kafese koymuşlar. Bir avuç nefes bir tutam çiçek… Kulağımda kimsesiz bir sarhoşun fısıltısı, merak etme geçecek. Tarih yok, saat kaç. İğneler batıyor kollarıma, ya polisler görürse. Elalem ne derler, eyvahlar, arsız sakinler. Bir küçük fondöten, biraz pudra, bir maske. Her şey yerli yerinde. Aynasız duvarlar geçiyor yüzümden, bedenimden, feri gitmiş kahverengisi ıslanmış gözlerimden. Onlar da benim gibi. Biraz kirli, biraz çatlamış. Bir kaç adım lazım huysuz bacak sendromlarıma. Yalınayak gezmeli sokaklarında. odalarında. İçe burkulmalı parmaklar, zeminde izler. Bence de yaksınlar beni. Bir kuytu köşeden savursunlar öte berimi. Bir kaç asılmış kurdele, bozuk paraları atılmış bir nehir. Şiirler biriktirdim yastığımın altında. Biraz Cemal biraz İlhan biraz Atilla. Benimkiler onların yanında karalama, sadece küçük bir hatıra…
Bağ Bozumu…
Gelsene az şehrime.
Güneş boyasın bütün bitki örtüsünü, ısınsın tüm yollarım.
Bir kaç çocuk çekiştirsin eteklerini, ellerinde elma şekerleri.
İlla bir neden arıyorsan, saçlarını okşaman olsun sebeplerin.
Gelsene az mahalleme.
Filizlensin tüm pencere önü çiçekler, begonviller sarksın her bir balkondan.
Ellerini duvarlarımda gezdir, artçılarım dinsin.
Yine de illa bir neden arıyorsan, evde olmadığım olsun sebeplerin.
Gelsene az odama.
Gömleğime sinen kokum tutsun ellerini, süzülsün her yerine sarsın ince bellerini.
Tenin kitaplarımda gezsin, mutlu sonla bitsin hikayelerim.
Hala bir neden arıyorsan, bekleyişlerim olsun sebeplerin.
Gelsene az yazıma.
Uçurtmalar gözüksün sayfalarımda, martılar uçsun satır başlarımdan.
Yastığımda kalsın saç tellerin, bir buse bırak kenar süslerime.
Her şeye rağmen bir neden arıyorsan hala, Nefesin olsun sebeplerin.
Odama dolsun, içime dolsun, gökyüzüm olsun...
Seni Görmüş Gelincikler…
Seni görmüşler geçen gün. Şehirden uzak, ülkemin herhangi bir köşesinde. Sabahında kahven akşamında kadehin varmış elinde. Gittiğin yerleri yeşil etmişsin, öyle dedi gelincikler. Her kahkahanda kırmızıları bırakmışlar yeryüzüne. Bir sokak lambası şahitlik etmiş sohbetinize, kapatmış tüm caddeleri. Soluk aldığın o bankın üstüne mumlar dikmişler senden sonra. Şehrin tüm sakinleri dilek dilemişler ardından. Kimisi para kimisi şans kimisi aşk. Seni görmüşler geçen gün. Bir konser çıkışında kırılmış tüm aynalar. Nazarı çıkartmışsın kurtarmışsın bütün bar taburelerini. Siyaha bürünmüş beyaza boyamışsın manzaralarını. Seni görmüşler geçen gün. Beni sormamışlar sana sende anlatmamışsın. Gerçi neyim var ki anlatılacak değil mi? Bir uzun boy bir gömlek biraz da zor zamanlarım için biriktirdiğim bir kaç tebessüm. Hepsi de sen de kalan… Biraz yarım Biraz yalan…
İntihar Süsü Verilmiş Mektuplar…
Sen sevme beni.
Gökyüzüm kesik kesiktir benim.
Öyle bir kulaçta geçemezsin parçalı beyaz bulutlarımı.
Dengen kaybolur, nefessiz kalırsın benim yeryüzümde.
Sen sevme beni.
Kaldırım taşları arasından çıkar benim çiçeklerim.
Öyle kolay değil iki sokak arasında beni suyla buluşturman.
Kenar mahallelerde kaybedersin yapraklarımı.
Sen sevme beni.
Mevsimim tekildir benim.
İzlemesi hoş gelir rüzgarlarım.
Sabahına kalmaz saçılır tüm dalların o küçük odanın dip köşelerine.
Sen sevme beni.
Sevgilim kusurluyum ben.
Sen kağıtlarını yakar kor olursun.
Ben kendimi yakar Aşk kalırım...
Kalem Altında 20bin Fersah…
Bir başka hayatta karşılaşırız dedin. Kaç alem gezdim neden gelmedin? Doğa üstü varlıklar, şeytan sofraları, karanlık kuru dallara hakim ormanlar, ateşi kalplerinde olan bir kaç dünya. Hiç birine gelmemişsin. Kaç gezegeni kılıcımdan geçirdim tahmin bile edemezsin. Kuyruğunu kopardım yıldızın, sersemleyen güneşin yüzüne su serptim. Hiç biri seni görmemişler buralarda ya da yemin etmişler her biri seni bana vermediler. Kızıla çalan nehirler geçtim, buluta değen dağlar. Yeni yetme korsanlar çıktı karşıma, çoğunun kolu bacağı yok. Korktum ve yaktım bütün gemilerini, mürettebatlar yerle yeksan. Açtım bütün istiridyeleri, incileri kumsala vurdu. Yine de bulamadım seni. Kaç kabileye kral oldum, kaç timsah öldürdüm bilmiyorum. Ama 4 Kitap gezdim ve onlarca din karşıladı beni. Her bir inancın dualarında aradım yüzünü, açmamışsın avuç içlerini. Tüm diller de seslendim de duyuramadım sesimi. Bari rüyalarıma gel ey sevgili, hiç olmazsa azıcık orada göreyim seni…
