Bir mektubun içindeyim azizim. Solum satırbaşı sonum noktamdan ibaret. Açılmamış onlarca kelimem var en saklı derinlerimde. Ne ben anlatacağım ne sen dinleyeceksin. Ama bir an gelecek pulum bile olmayacak üstümde. Ansızın döküleceğim bütün harfleri. Kusarcasına anlatacağım tek tek bütün dünyaya. Hiç konuşamayacak ama anlayacaksın azizim. Ceplerimden para yerine onlarca soru işareti vereceğim her nefes alan canlıya. Öyle yazdığım öykülerde bulamayacaksın hiç bir iz, hiç bir emare. Kalkma hemen sabret, otur, bekle. Bir gün diyorum bugün demiyorum azizim. Ama söz o mektup bir gün gelecek. Yapılan onca şeyi söz anlatacağım başı boş siyah defterime. Sesimi değil belki ama mısralarımda tuttuğum melodimi duyacaksın. Davul zurnayla değil ama kulaklara bir hoş gelecek bak söz. Ben mektubun kendisiyim azizim, noktasından virgülüne. Belki yazıları silik belki harfleri eksik. Ama ben kısa bir cümle değilim azizim. Uzun soluklu okuyacağın düşük bütçeli bir romandan ibaretim. Basılı değil kağıt parçalarım, Kuşe kağıtlı renkli gösterişli sayfalar değilim. Saman sarısı bir kağıdım ben. Kendi ırkından olan saman alevi ile yok olanlardan. Cümlelerim devrik duruşum değil azizim. Rüyaları suya anlatmayı öğrettiler bana ve bu yüzden ben şişe içinde bekleyen bir mektubum. Suya anlattım önce bütün olanları. Bir sahile vuracak saydam yüzeyim. Ve ben karşına tertemiz geleceğim…
