Duble…

İki duble rakı koysunlar masaya, şişeyi bırakıp çekilsinler kendi dünyalarına. Giderken ışıkları kapatmasınlar. Bir kadehim kağıttan gemime, bir kadeh benim neyime. Susuz kalmış sürahinin sapı gibiyim. Tutsan elinde kalır tüm can kırıklarım. Sen beni boşver, geç karşıma otur ahşap sandalyelerimden birine, dinle. Ben konuşmayayım ama sen dinle. Geminin çıkardığı sesi duy, bardağa vuran dalgayı gör. Islanacak yüzünün 3te 1i, sende konuşamayacaksın biliyorum. Ben yazılmak istenmeyen bir kalemim, mürekkebim dağılmasın sayfalara, okunmasın tek bir satır, tek bir kelime, kalınmasın hafızalarda en derin silinmezlerim. Hem zaten anlatsam da kalkmayacak mısın ki masadan. Konuşsam, hava boşluğunda sallanmayacak mı bütün harfler. Ben o kelimelerin kazındığı bankların tahtasıyım. Kimi bile isteye, kimi istemeye istemeye. Üstüme sadece gazete örtülür benim. Yine bir kağıt parçası ne yapar eder bulur beni. Dayanamam yine yazarım, bitmeye yakındır tükenmezlerim ama kıyamam yine yazarım. Sen iyisi mi git şimdi, ben de ikinci kadehte duran rakıyı masama dökeceğim, suyu elinden alınan kağıttan gemim alev alacak, yazdıklarım ateşe ben ise köze döneceğim…

Yorum bırakın