Biraz yokluk, biraz vücut ısısı, biraz baş ağrısı, bir tutam karanlık, az biraz da sere serpilmiş bir beden. Neye yeteceğini bilmeyen denklemler döngüsü. Yetinmeyi bilmeyen bodur bir ağaç. Ne yana dönsek garipsemek, düşe kalka emeklemek. Yalpalı hayat çizgisi bizimkisi. Fazla geçmiş, az bir gelecek. Ucu bucağı olmayan hayallerden oluşan bitki örtüsüne sahibim ben. Tozu pembe olmayan, gülümsemesi yarım kalan. Bir kement atacağım şu hava da asılı kalmış son bulutun üstüne. Çekip çekiştireceğim bir yerlerden güneşi. Sarıya vuracak kentin tüm çatıları. Kaç güvercin taklalar atacak en geniş boşluklarda, kaç balık başını çıkartıp sudan selam verecek her bir sandala, kaç uçurtma kaç kişinin elini bırakacak kimbilir. Ama çektiğim kementi bağlayacağım bir söğüt ağacına. Ağzımda bir saman sarısı olacak. Gölgesi olmayan caddeler de göz gezdireceğim şemsiye açan var mı diye… Tüm tenteleri yerlerinden sökeceğim. Samyeli aralayacak hoşgeldin tabelalarını. Yavaştan süzülecek tüm saç tellerine. Her birimiz ağır çekimde karşılayacağız son kalan ayçiçeği tarlalarını. Güneşe dönecek yüzlerimiz, güneşe dönecek umutlarımız ve biz ilk kez büte değil, yine bize kalacağız…
