Baş Ağrısı…

Sene 2023. Günlerden sendromu olan hastalıklı pazartesi. Sabahın saat yazıyla sekiziydi. Halıya dikmiştim daha biraz önce gözlerimi. Nasıl da işlenmiş nakış nakış derken bir parça ekmek kırıntısı ile besledim o atletik olmayan kırık çıkık bedenimi. Ellerim ceplerim de seke seke indim merdivenden. Güneş bugün nasıl da parlak. Renk ayarlarıyla oynanmış tüplü televizyon gibi gökyüzü. Gökyüzünün farklılığı mahalleme de yansımış. Ben uyurken parke taşlarına bırakmışlar asfaltlarımı. Pek bi yakışmış da, nasıl olurdu şaşkınlığı gözlerime henüz daha yeni yansımışken, mahallemde ki o binalar nerelere gitmişlerdi. Yerlerine ne ara otu ektiniz de ağaçlara büründü sağı solu… Biri çimdiklesin beni… Ya da durun az biraz gezineyim şöyle mahalleyi. Bir esinti dalgasına yakalanmış sarı sayfalı az yapraklı gazete. O bana doğru gele dursun. Siyah önlüklüler geçiyor gözlerimin kenarlarından hem de yanında vatkalı ebeveynleri, permalı saçları. Ağzım mı açılıyor hafiften yoksa hala esnemekte miyim bilemedim… Nihayet ilişti ayağımın hemen dibine sarı sayfalar. Tarihi bozuk mu bunun. Sene 1960. ÜMİT DENİZ bizlere yılın en güzel aşk, macera ve cinayet romanını sunuyor YAKUT GÖZLÜ KEDİ… Yok yok biri çimdiklesin beni. Gazete elimden, bulunmayan Hint kumaşı gibi süzülüyor az önce gördüğüm ağaçların dalına. Dar kumaş pantolonu, renkli gömleği ile bir kasetçi mi kaldı gözünü seveyim. Ferdi mi o çalan… İstemsizce eşlik ediyorum şarkının her melodisine. Durun vazgeçtim çimdiklemeyin sakın, az daha tadını çıkartayım. Nasıl geldim bilmiyorum ama okulun kapısının önünde ipe dizilmiş elmaları ve kağıt gibi olan bol salçalı tostları ve hemen yanında elimiz yüzümüz kokmasın diye küçük küçük, renkli renkli kolonya toplarımı o gördüğüm. Andımız müebbet değilmiş bakın nasıl da haykırıyor o siyah önlüklüler kolalı yakalılar. İşe de geç kaldık iyi mi… Gerçi işe gitmeme teorik olarak daha 63 yıl var. Hangi ağacın dalından sarkan meyvenin proteiniyim ben. Bir duman var biraz ileride. Bu arabayla mı gidiliyormuş yangın yerlerine. Ben koşarak geçerim. Valla koşuyorum. Sinek arabasının peşinden koşar gibi koşuyorum. Mahalle yangın yeri. Camdan atladı bir Arap kızı, herkes şaşkın. Neden şaşırıyorlar ki, yangına mı Arap kızına mı? Hayır Arap kızıysa geldiğim sene de her yer Arap kızı. Dedem mi o elinde zipposu, mahalleyi yakan o muymuş… Allah’ım nolur saçını tarayan nenem olmasın. “Beyefendi iyi misiniz” diye bana mı sesleniyorlar. E ben gözlerimi yine mi açmaktayım. Sedye bana değil dedem ileride. Merdivenden mi düşmüşüm… Hemşire az kulağını getirsene. Doğru söyle nenem miydi o? İşe de gidemicez…

Yorum bırakın