Sırtaki…

Önemli bir şeyim yok merak etmeyin. Anason kaçıverdi yalnızca boğazıma. Siz iyisimi bir kemancı çağırın, ambulans değil. Anasonun yanında kavun da vardı, kemancı da boş gelmesin bir kanun ile başlasın söz müziğe (Thomas Konstantinou & Michalis Koumbios – Greek Summer). Ben tabak kırarak eşlik edeceğim şimdilik boş kalan sandalyelere. Hanımeli bıraksınlar tabakların bir köşesine, az biraz da mora çalsın çardağımızın üst kıvrımları. Rüzgar da salınsın kadraj da bizi az gösterecek olan tüller. Ege koksun her bir taraf. Sizin okuyarak eşlik ettiğiniz yerler de ben masaya vurarak devam edeceğim. Müziği duyuyorsanız, kokusu geliyorsa hanımellerinin, saçlarınıza değiyorsa denizin mavisi doğru hayaldesiniz. Boş sandalyeler sizin için. İsteyen başlasın aklında kalan mutluluk kırıntılarına. Kimimiz aşkından kimimiz işinden bahsetsin. Belki de çocukluğumuzu yatırırız sofranın boş kalan yerlerine kimbilir… Şuradan biriniz peyniri uzatsanıza. Tam zamanında geldi masamızla ilgilenen arkadaş. Masamız güzel ama yine de bir favanızı alalım ki göndermemiz ortaya çıksın. İki çatal alır boğazımızı yumuşatırız. Kahkahamız kaldığı yerden devam eder en tiz halinle. Okulun en haylaz öğrencilerinden, geleceğin en güzel avukatlarına, doktorlarına, öğretmenlerine kalkar kadehler. En çok çarpı alanların sofrasında buluşur mahallenin en afilli delikanlıları, Nebahat ablaları… Onlar anlatmaya başlayınca, yok artık bakışlarına bırakırız bedenlerimizi. Hiç bilmediğimiz mimikler çıkar her birimizin suretinde. Çene kaslarımız çalışmamaya başladığında biliriz masadan kalkmasını. Sarı ışık sevdasıdır bizimkisi… Yolluk alıp yanımıza, her birimiz kaldığı şehire, her birimiz yürüdüğü semte, her birimiz yattığımız yere geri döner sarıları kapatırız. Kapatırız kapatmasına da peki ya ışığımız…

Yorum bırakın