Tahta zeminde biriktirilmiş ayak sesleri. Etraf darmaduman. Bir yanda yıkık dökük sevdalar, bir yanda eskimeyen sararmış fotoğraflar, bir yanda sancısını çeken uzunca bir hırka, masanın üstünde duran bir kalem, karalanmayı bekleyen bir beyaz bitki örtüsü. Işık haznesine birikmiş bir sis dalgası eşliğinde, yarı açık kalan gözlerim duvarda ki halıdan yapılmış bir resimde. İki geyik, tek ağaç, bir patika yol. Kulağımda kuzineden gelen son odunun çıtırtısı, dilimin ucunda anlatılmayı bekleyen bir hikaye. Göçüp gideceğimiz bu yeryüzünde hayal ile hayatı birleştiriyorum. Biraz kurgu, biraz yalan. Ne de olsa her şey biraz eğreti. Hayaletlerden bazıları son kalan ateşi körüklerken, elimde kalan son dalı uzatıyorum közün en olmaz yerine. Isısı geçiyor D vitamini eksik tırnaklarımın içlerinden. Üfleyince geçiyor ne garip. 4’e bölünmüş penceremin sol alt köşesinden bir baykuş izlemekte olanı biteni. Onun da yarı açık kalmış gözleri. Baygın baygın bakışmaya son veriyor aklıma takılan bir kaç kelime, onu kendi haline bırakıyorum. Hayaletlerden birini yanıma çağırıyorum, beyaz bitki örtüsünde anlatıyorum olacakları. Kabul etmiyor, diretiyorum… Kabul etmiyor, yazmıyorum… Kazanan hayallerim, kaybeden gerçeklerim eşliğinde, önce son sigaramı yatırıyorum közlerin hemen yanına. Yarı açık kalan gözlerimi o patika yolda kapatıyorum, geyikler çoktan gitmiş…
