Kadın bıraktı elinde ki kumaş mendilini, Tuna’nın kenar köşesine. Yaşı 80nin üstündeydi. Bir mendil silecekti nehirden akan bütün kirleri, bütün yıkımları, bütün ayrılıkları. Kadın izledi elinden bıraktığı kumaş mendilin suda kıvrılışını, ağır ağır gidişini. Henüz yarım asır önce ailesinin gezdiği yerlerde gezdirdi gözlerini, çıplak, çatlamış ayaklarını. Giymemişti ayakkabısını, hissetmiyordu o yorgun yaşlı bedeni… Tek bir mimik uğramadı yüzüne, benden uzaklaşana kadar. Kadın bıraktı 80lik bedeninin içinde ki ruhu. Süzüldü olabildiğince suya yakın, kendinden uzak…Derinlerine bakmaktan göremedi kendi yüzünü, kendi ağırlığını… Bıraktığı bedenden geriye, gözündeki yaşı, elinde sakladığı çakıl taşı vardı. Nehri mendili, vücudunu gözyaşı, acısını bu küçük çakıl taşı unutturacaktı. Ruh süzülmekte… Bir ayakkabı çarptı gözüne, daha 25 numarasında. Kirli kırmızı, yosun tutmuş topukları. Süzüldü sessizce, dolandığı yerden kurtardı. Ruh bedene döndüğünde “Abı Hayat” kelimeleri çıktı kurumuş dudaklarının arasından. Kalp atımını durdurdu sessizce, elinde ki çakıl taşı düştü bir demir ayakkabının üstüne. Kadın bıraktı kendini nehrin en sakin köşesine. Motifler belirdi küçük dalgalarında, yazmasında ki oyaya benzedi beyaz köpükleri. Akmadı bir daha Tuna, bırakmadı nehirlerini. Bir kumaş mendil süzüldü kalemimin kurşun yerlerinden, “Abı Hayat” yazdı kendiliğinden…
