Elini, yüzünü, gözünü sevdiğim kadını. Dur hele bi soluklan rakımız yeni. Evet incitecek zaman en derin mevzularımızı. Evet biliyorum savrulacak bedenlerimiz ülkemin en uçsuz bucaksız kara parçalarına. Parçalanacak da birleşmeyecek mi sanıyorsun? Üstümüzden filizlenmeyecek mi sarıya bürünmüş kır çiçekleri. Hazırlanmayacak mı ruhlarımız en güzel buluşmalara. Dur hele sevdiğim dur otur biraz bekle. Bardaklarımız henüz sıcak fazla uzağa gitmiş olamayız. Birer buz ilave edelim önce. Hem daha anlatacaklarım var yarım bırakılmış sevdalara. Oradan kibriti uzatır mısın? Biliyorum hayat denilen kavram çok kısa ve evet biliyorum gün geçtikçe bir çizik daha beliriyor alnımızın en açık yerinde. Saçımızın telleri bir bir beyaza bürünmekte. Her birinde elin, her birinde anın. Zaman dediğin şey bir oyun. Bedenlerin öleceğini, aşkların yaşayacağını bilmez misin? Beyazın yakıştığı en güzel varlıksın görmez misin? Dur hele dur varlığına şükrettiğim, az biraz izin ver güzelliğin aklımı karıştırmakta. Hangi konu açılırsa açılsın, sana çıkıyor bütün cevaplar. Mesela küresel ısınma hakkında ne düşünüyorsun diye sorsalar bana, görmez misiniz şunun güzelliğini diyip fotoğrafını gösteririm. O kadar anlamsız gelir buzulların erimesi. Bardağımızdakiler erimişler görmezler mi? Bir parça peynir uzatır mısın? Dur hele dur ömrümün yenilmesine müsade ettiğim… Henüz kelimelerden bir cümle oluşturabilmiş değil ellerim. Ülkem gibi titrek bedenim. Belki de binlerce kez geldik bu dünyaya. Sen Batısına, Ben Doğusuna. Sen de diğer canlılar gibi, her hikaye de birleşmedik mi sanıyorsun? Bizim rakımız yeni, mevzumuz derin, hikayemiz eski…
