Adam terlemiş beyaz gömleğinin düğmelerini çözüyordu. Bir küçük mum, ne yana yanacağını bilemiyor, bir sağa bir sola savruluyor şahitlik ediyordu olana bitene. Kadın, sırtından beline kadar uzanan siyah elbisesinin fermuarını titreyen elleriyle açmaya çalışıyor odanın perdelerinin açık olmasına aldırmıyordu. Perde köşesine çekilmiş, hafif açık camdan esen rüzgara bırakmıştı kendini. Adam pencereye, kadın muma çevirdi yüzünü. Karşı karşıya kalmışlardı artık. Adam kendine 2 buzlu bir viski, kadın ise kendine gül şarabı seçmişti. Eskimeye yüz tutmuş çıplak bedenlerinden süzülüyordu küçük ter damlacıkları. Kadın beyaz tenini cama, adam siyah tenini muma yaklaştırdı yavaşça. Ellerinde ki kadehler bitene kadar izlediler birbirlerini. Kadın camın buğusunu sildi sessizce. Yerden yaklaşık 8 metre yükseklikteydiler ve aralarında sadece küçük bir çıkmaz sokak vardı. Bir araba yanaştı ikisinin ortasına. Camı yarı açık arabada çalan şarkı “Masculinity – Lucky Love” yerden tam 8 metre yükseğe çıkabilmişti nihayet. Ellerinde ki içkileri tükettikleri gibi şarkıyı da tükettiler. Kadın perdeyi çekti, adam mumu söndürdü. Terli vücutlarını yatağa, aşklarını birbirlerine bulaştırdılar. Belki bir sabah aynı yatakta uyanacaklardı ama şimdilik uyumayı seçtiler. Ayrı dünyalarda Hoşça Kaldılar.
