Rivayete göre gece 2 sularında o parke taşlı cadde de görülmüştü en son. Bedeni dar, boyu kısa sokak lambalarının bozulmaya yüz tutmuş saatleriydi henüz. Topuk sesi geldi önce kulaklara, ağır adımlar eşliğinde az sayıda olan kalabalık sağa doğru yönelttiler bakışlarını. Işıklar kapanmakla kapanmamak arasında kalmış olsa da seçebiliyorlardı elinde yanan sigarasının ateşini. Yaklaşık 29 topuk sesinden sonra gölge bir bedene dönüşüverdi. Sağ omuzu açık, sol tarafında derin yırtmacı, bir elinde sigarası, diğer elinde dudakları ile aynı renkten kırmızı şarabı. Kırmızı ile süslenmiş ayrıntılarına, siyah, iç gıcıklayıcı elbisesi eşlik ediyordu. Kaldırım da şapkası önünde sokak sanatçısı, sanatın paraya dönüştürülmemesi gerektiğini fark ettiği andı ve şapkasını başına takıp gitarında belirdi ona ait olan şarkı. “Carmen – Marcin”… Nerden geldiğini kimse bilmese de kimileri bir hayalden kimileri ise bir cinayetten geldiğini söylüyorlardı. Cinayet silahı yoktu evet ama bedeni de bir silahtan farksızdı. Sanatçının yanından geçerken durdu, göz ucuyla baktı gitara, elinde ki yarım kadehten bir yudum alıp onun yanına bıraktı. Yanındakilere kırmızı dudağından küçük bir çizik verip tek kaşını hafiften kaldırarak başı ile selam verdi. Herkes nefes almayı yeni yeni öğrenirken o olay mahallinden topuk sesleri eşliğinde uzaklaştı. Evet en son gece 2 sularında görülmüştü, nereden geldiği bilinmeyen, yeni bir cinayete giden…
