Ercüment ben geldim. Özlemişsindir diye düşünmüyorum. Öyle olsaydı iki çift laf ederdin değil mi? Ziyanı yok, zaten karşılamaz iki çift lafın benim içi yüklem dolu cümlelerimi. Herkesin tek tek çıkmasını bekledim, kapamaya yetiştim yine. Önce al şu yetmişiki Türk lirasını peşin peşin vereyim. Nedenini biliyorsun, yakacağım bir tane. Bu sefer sarma gazeteye, gerçi geçende saramadık değil mi? Sarmış gibi yapalım o zaman, geçenkini beğenmedim. Süryani olsun bu sefer, el yapımı kalsın içerlerimde. Bir sigara içimi Ercüment bir sigara içimine eş değer şu sahile vurmaya çalışan ama dalgakırana takılan dalgalar. Bak görüyor musun bir su birikintisini bile kırdılar. Geçit yok saydamlıklara. Aç Ercüment, aç. Önce sen tat sonra bana ikram et lütfen. Mantarı atmayasın sakın, mercanlar üzülür. Ne kadar çok üzüm bağın var, demek hiç üzmemişler seni ya da hiç aşık olmamışsın belli. Yok mu akıllı telefonun istek parça isteyeceğim. Gerçi duygusu olmayana ne kadar akıllı denir değil mi? Yasmin Levy – Alegria çalsın biraz. Bu saatte kadını da ayağımıza getirdik, hoş görsün. Bir kadeh de ona doldur lütfen. Dilini bilmesen de anlamalısın ne dediğini ya da akıllıya sor ne anlattığını. Merak etme Ercüment birazdan gideceğiz sahil boyuna. Kırılan yerleri onaracağız ya da senin sarmadığın acıyı ceketim ile sarmalayacağız. Sen iyisimi hazırla ikinci Süryaniyi, deniz uzun ve yağmurlu, biraz da yakamozlu. Hangi bulut arasını buldu da gösterdi kendini bu ay bilinmez. Yasmin sana emanet bi zahmet evine bırakırsın. Yağmur dinmeden, şarkı bitmeden, ay batmadan gitmeliyim. Yine görüşürüz Ercüment, özletmem kendimi…
