Ben seni hiç özlemedim ki. Güneşin ilk ışıklarında, mutfakta son rötuşlarını yaparken, bir elinde tuttuğun çay bardağının içindeki şekeri karıştıran çay kaşığını özledim. Ben seni de özlemedim ki. Ansızın kaset çalarda beliren çok değerli büyüğümüz diye adlandırdığın maykıl abimizin, o eşsiz parçasında dans ederken, alnının ortasından aşağı doğru uzun uzun sarkan bir tutam uzattığın saç telini özledim. Hiç bakma öyle seni de özlemedim ben. Ortadan ikiye ayırdığın saçının hemen altında olan, taktığında entele çalan o yuvarlak gözlüklerinin baktığı yerde çalmayı beklediğin tekel 2000 sigarasının bir dalını özledim. Bakma bana öyle asıl seni hiç özlemedim. Pazar sabahları yuvarlak masa toplantısı olarak adlandırdığın gün diliminde, tek kanallı televizyonun olmayan kumandasının ses açma düğmesini özledim. Ama seni özledim çocuk. Yalan yok. Saçma bir çiçeğin dibine sen uyurken bırakılan muzu görüp, meyve verdiğine inandığın sevincini özledim. Abinlerden arta kalan zamanlarda atarinin koluna dokunduğunda pis pis sırıtmanı özledim. Sen henüz vatkanın ne olduğunu bilmediğin sene, annen o ceketi giydiğinde, omuzları nasıl da bi anda şişti ama demeni özledim. Bir yakar top sevdasına duvar da sallandırırken ayaklarını, camdan gelen her hangi bir kadın sesinde, Elinde ki salçalı ekmek yüzünden, dudağının kenarında biriken kırmızıyı bileğinden dirseğine kadar silip, Az daha kalamaz mıyım? demeyi özledim.
