Dün az yürüdüm. Biraz caddeler de biraz güneş ışığında. Bakındım küçük çakıl taşlarının diplerine, ıslanmış durakların kirli camlarına, bıyıkları yeni terlemiş okul talebesinin ceketinin iç cebine, güne yeni uyanmış bir serçenin kanatlarının altına… Bugün ise dünden biraz fazla yürüdüm. Bir orman yoluna çıktı ayaklarım, karanlığa düşmüştü gün. Bakındım, dar yolun telefon direğinin arkasına, göle nazır müstakil bankın alt kısmına, yakamozun değdiği suyun ışıltısına, çimenin üstünde unutulmuş bir çantanın bozuk para kısmına… Yarın ertesi dünden çok daha fazla ama dünden biraz fazla yürüyeceğim. Sabahın ilk ışıklarını seçeceğim bu sefer, çiğ olacak tüm evlerin camları. Nefesim yettiği kadar yine bakınacağım. Henüz sabaha karşı sevişmiş 30larında bir kadının makyaj çantasına, birilerinin kaderini belirlemek için kapatılmış kahve bardağının içine, pazarcının tezgahında üşümüş bir mandalinanın kabuğuna, açmaya yüz tutmuş yedi verenin henüz açmamış goncasına… Belki bir rüzgar getirecek kokunu, belki de saç telin düşecek sararmış yanaklarıma. Bilmiyorum. Ama olurda seni bulursam eğer, tutmuş olduğum nefesi sana geri vereceğim…
