Yoksun yani şimdi öyle mi? Oysa daha dün gece yanımdaydı ellerin. Peki ben ne söyleyeceğim bu tek kişilik eskimeye yüz tutmuş yatağa. Isıttığın yerleri nasıl tamir edeceğim. Üzerinde tek tel saçın kalan bornozuna nasıl anlatacağım. Gerçekten gitmiş olamazsın demek istiyor bedenim ama görüyorum ki cam kenarı çiçeklerimiz solmuş. Bir gece de hüzne dönüvermiş yaprakları. Perdeyi açmamın bir manası kalmadı. Güneş saklamıştır şimdi sarısını. Odamın içinde sessiz hayaletlerden ibaretiz artık. Çıplak gölgen sessiz bir çay demlemekte. Buğulanmış aynaların yüzünde el izlerimiz daha taze fazla uzağa gitmiş olamayız! Öyle değil mi? Sanki aradan yıllar geçmiş gibi. Ne kadar basıkmış bu evin tavanı, ne kadar havasız ve ne kadar karanlıkmış aslında şu küçük koridor. Sen sevmezdin oysa karanlığı. Bütün eşyalar tozlu şimdi, bütün çerçeveler yerlerde, bütün camlar kırık. Bu karanlık, virane yerde şimdi yalnızım. Ruhum bir savaş esiri. Her yerde ölüler, kopmuş bacaklar, titreyen kanlı bedenler. Tek kişilik siperimde “Bethoven – Moonlight Sonata” çalmakta. Bu karanlık, çiçekleri soluk, tavanı basık, camları kırık yerde esirim şimdi. Oysa dün gece senin esirinken…
