Merhaba sevgili karalama günlükleri müdavimleri. Bugün hastaneden kaçışımızın ikinci günü. An itibari ile saat 03:21’i göstermekte ve biz rutubetli bir gecenin ortasında denize sürmekteyiz yelkenlilerimizi ve evet biz üç kişiyiz yine, ben, keyfim ve kahyam. sonuçta yüzyıllık yalnızlık benimkisi, bin yıllık bir öykü ve milattan kalma bir yazar. Belki de siz bu yazıyı okurken, öğlen vaktinin kavurucu sıcak saatlerinde elinizde saçma bir kahve kupası eşliğinde, belki bir göl karşısında belki de ofislerinizde bu anlamsız, kifayetsiz ve sonucu olmayan ulusa seslenişi okuyacaksınız. Ben ise sizin okuduğunuz o herhangi saat diliminde bir harnup ağacının altında, çimene yüz vermiş çıplak ayaklarımın değdiği ot tanelerine elimde ki bira eşliğinde, gece kremini sürmeyi unutmuş dolunaya karşı, bir erkeğin yaradılışından bahsediyor olacağım. Elma eğer ki ısırılmamış olsaydı belki burada da buluşamayacaktık sizinle. Neden ısırılmıştı? Neden acıyı seçmişti bir adam. Acıyı mı seviyorduk sahiden ya da aşkın kendisi olmayı biz mi seçmiştik? Peki ya hikaye nasıl gelişmişti? Adam” Bir parça kırıntım kalmıştı oysa sevgilim. Öyle bir geldin ki bana tüm kırıntılar sıcak somun ekmeğe büründü. Hiç üşenmedin bölüştün, ağzında ki poğaçayla ne de güzel gülmüştün. Hoş buldum demenin beden bulmuş haliydi. Resmedemedim sevgilim özür dilerim. Ama öyle güzel geldin ki sen bana. Köklerim filizlendi, can suyu oldun soluk kalmış ruhuma. Ben geldim diye çırpındı o küçük ellerin. Onları da resmedemedim sevgilim beni affet. Ama sen öyle masum geldin ki bana. Aslında dünyaya gelmemin bir sebebi olduğunu gösterdin. Hiç kıpırdamadan anlattı o sevdiğim gözlerin. Lanet olsun ki onları da resmedemedim sana yalvarırım affet beni sevgilim. Sana hiç teşekkür edemedim biliyorum. Bana geldiğin için, bana herşeyi hatırlattığın için, bana can verdiğin için, beni sevdiğin için, beni sana kabul ettiğin için, ellerimi boş çevirmediğin için, yüreğimi sana vermeme müsade ettiğin için binlerce kez teşekkür ederim sevgilim.” -Kadın “Hoşçakal”… Bir erkek binlerce kelime tüketip aşkını yine de anlatamasa da bir kadın tek bir kelime ile acı ile tanıştırabilirdi karşısındakini. Yani elmayı bir erkek ısırır, cennetten herkes kovulur. Belki sevdiği kadına bir hediye vermekti amacı belki de acıkmıştı sevdiği bilinmez. Bilinen tek şey şu anda kanatlarımızın bir kadın için kırıldığı. Peki burda harnup ağacının suçu ne? Ne diye konuyu açıp 3’ten 2’ye düşüp keyfimizi kaçırdık. Oysa aşk güzel şeydi. Acısı, tatlısı, yalnızlığı anlamsızlığı, aptallığı, gidişleri, gidemeyişleri… Bir kadın yalnız ölmeyebilir ama bir erkek yalnız ölmek için yaratılmıştı ve burda dediğim gibi harnup ağacının suçu yoktu. Kahyam bir bira daha getirmek istese de hastaneden kaçışımın ikinci gününde, aldandı kremini sürmeyi unutmuş dolunaya peşinden gitmişti. Yine ben kalmıştım otumla, çimenimle ve yine ben kalmıştım elimde ucu yenmiş bir kalemle. Ve sen sevgili karalama günlükleri müdavimi benimle aynı fikirde olmamakla beraber bu yazının ortasında bulabilirdin kendini ama yine de benim umurumda olmayabilirdi. Bana katılmak istiyorsan eğer kahyamı getir, sizinle beraber belki keyfimde gelebilir.
