Bir dilek tuttum geçen akşam üstü. Gün batımına yakın, sabahına uzak saatlerde. Üstelik küçük bir su birikintisinde. Ne yem taktığımı tam hatırlamıyorum ama dileğim de kendim gibi alelade. Beni merak etmiş turuncu Japon balıkları, içine kapanmış deniz yıldızları ve bir takım küstüm otları. Anlattım bazı ayrıntıları geçen akşam üstü. Gün batımından hemen sonra, ayın ışığı henüz ham halinde. Neler anlattım tam hatırlamıyorum ama hikayem hepsinin dilinde. Tüylerine aklar düşmüş eski bir dost yanaştı dizimin hemen dibine. Gün batımı terki diyar, genç yıldızların parladığı dilimlerde. Kokum burnunda takılı kalmış, keşke görseydiniz nasıl da nazende. Hiç belli etmedim ayrıntılarımı, turuncu Japon balıkları da anlatmadılar sağ olsunlar. Uzandık küstüm otlarının yanına, bir küçük gemi çağırdık hayalimizin tam ortasına. Eli belinde ağaçlar izlediler gidişimizi. Güvertesinde martılar, direğinde boy vermiş sarmaşıklar, dalgasında deniz yıldızlarımız. Kamara da toplanmış dost meclisi. Ercüler, Matildalar, Pirayeler. Eski dostum ise olası kelebeklerin yolunu gözlemekte. Kim tutuşturdu elime yasaklı kırmızı şarabı. Üstelik gökyüzü böyle güzelken ve ben uçsuz mavilerde sonsuzluğa bu kadar yakınken. Üç dilek hakkı bulunan adaya attık demirlerimizi. Oysa tek bir dilek dilemiştim daha geçen akşam üstü. Gün batımına yakın, sabahına uzak saatlerde. Ne yem taktığımı hala hatırlamıyorum ama gördüğün gibi o da benim gibi basit, sıradan, ölümlü ve alelade…