Gel uzan az bu yazının en ortasına sayın okur. Bir sahil kasabasında olduğunu düşün, kumsalında yanan ateşin biraz uzağında biraz çıtırtısında. Bırak kimseleri hayal etme bu seferlik yanında. Hem yıldızlar neyimize yetmiyor değil mi? Çekinme uzan melodisi yok bu kasabanın, ne elinde gitarla gezen birini göreceksin ne de Akdeniz akşamı ezgilerini. Melodimiz biraz dalga, biraz çıtırtı. Bak birazdan bir esinti değecek yalın ayaklarımıza, tanıdık gelecek ılıman dokunuşları. İncitmeden, kırmadan, dökmeden hatırlatacak hafızamızda küçük bir kırıntı. Bir kumsal da başlayan bu yazıya özlediğin o tarihte devam edeceğiz. Hala masum kalacak bıraktıklarımız ve hala bıraktığın gibi kalacak o içten gülümsemelerin. En yakın arkadaşınla tanıştıracaksın belki de beni ya da en sevdiğin pazar kahvaltısında. Ya çekirdek ailenin kurmuş olduğu sofra da bir bardak çay uzatacak ya da bir okulun kantinin de simidini paylaşacaksın benimle. En yalın hikayelerin hiç anlatılmamış gibi olacak, heyecanını yüzünde görmeme müsade edeceksin. Ben yazıma davet etmişken sen hayaline misafir edeceksin. Koluma gir lütfen sayın okur, ilk zaman yolculuğu başınızı döndürebilir. Elinizde ki kitapları taşımama müsade edin lütfen. Demek eviniz burası, kocaman hayallerinizi, acınızı, neşenizi taşıdığınız o küçük odadayız galiba şimdi. Kıyafetler yerli yerinde değil mi ? Uğur getirdiğine inandığınız o küçük eşya kaybolmamış demek ki, almayı unutmuşsunuz. Sıkıca tutun şimdi onu elinizde, yanınızda getirmenize müsade edeceğim. Ben mi eşlik ettim size yoksa siz mi davete icabet ettiniz bilemedim. Ateşi sönmüş sahilin, serin olur şimdi buralar. Artık gitseniz iyi olur sayın okur, ben de biraz taş sektirip çıkarım bu yazıdan. Belki başka bir zaman başka bir yazıda…
