Bir akşamüstü alaca bir güvercin kondu penceremin kenarına. Uzunca süren pazarlığın ardından, bir avuç ekmek kırıntısına ikna ettim posta güvercini olmasını. Hikaye bu ya dilimizi de biliyordu. Keyfini çıkara çıkara meylederken ekmek kırıntılarına, ben ise adresini kazıyordum tüyü seyrek kanatlarına. Dar sokaklarını, önü caddeye, arkası mahalleye diye anlatıyordum bir bir. Defalarca geçtik planın üstünden. Az da olsa kelimelerimi karaladım küçük bir kağıt parçasına. Bir kaçını birleştirdiğinde beni, geneline baktığında seni çok özlediğimi görecektin. Zor da olsa bağladım sağ ayağına, mürekkebi siyah, kurdelesi kırmızı olan küçük kağıt parçasını. Gitmeden önce kaç kez tembihledim yangın merdiveninden sana gelmesini. Yoksa ne hacet seni görebilmesi. İki ay geçti güvercinden bir haber yok. Mahallenin serseri kedilerimi kestiler yollarını ya da alt komşuya mı bıraktı hepi topu üç beş kelimeyi. Ah benim alaca güvercinim yoksa seni de mi aşık etti kendine? Söylemedim sana dokuz canımı ona feda ettiğimi. Bilseydin eğer bakmazdın gözlerine. Şimdi benim kalbim, senin kanadın kırık…

Çok güzel yazıyorsunuz
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkür ederim 🙏
BeğenLiked by 1 kişi
❤
BeğenLiked by 1 kişi
🍀
BeğenBeğen
Bayıldım ❤❤❤
BeğenLiked by 1 kişi
Sevmeniz mutlu etti ❤️ Çok Teşekkür Ederim 🙏
BeğenLiked by 1 kişi